Türkiye’nin İnternetle Savaşı…

*Mustafa AKGÜL */İnternet Teknolojileri Der. / Bilkent Üni/.

Ülkemiz adı konmadan internete karşı savaş açmış durumda. Ulaştırma
Bakanımızın gururla söylediği, “*biz dünyaya örnek olacağız*” söylemiyle
“*kirli bilgiden*” temizlenmiş internet için çıkan 5651 No’lu yasa ve
Telekomünikasyon Kurumu (TK) ve mahkemelerimizin uygulamaları ile dünya
internetine kendi kurallarımızı empoze etme çabasındayız.

Dünyadaki tüm web hosting firmalarından Türkiye’den “*Faaliyet Belgesi*”
almasını istemekteyiz. Mahkemelerimiz, verdiği tedbir niteliğindeki
yasaklama kararının tüm dünyada geçerli olmasını isteyerek, uluslararası
hukuku tesis etmeye çalışmaktadır. Tüm dünyanın çözemediği, uluslararası
işbirliği mekanizmalarının henüz kurulmadığı bir ortamda interneti
zapturapt altına almak çabası bana Donkişot’u hatırlatıyor.

Yasakladığımızı düşündüğümüz içerik yerinde duruyor, meraklısı kolayca
yasağı delebiliyor. Herkesin kolayca görebileceği, Türkiye dışına zaten
açık olanı yasakladık diye düşünmek, devekuşu gibi kafamızı kuma
gömmektir. Yasaklar, ülkemizin modern, muasır medeniyeti yakalamaya
çalışan, AB’ye girme yolunda, bireyi temel alan demokratik ülke imajına
en büyük zararı veriyor. Bu, yabancı sermaye ve turist çekmeye, ülke
tanıtımına çok ciddi zarar veriyor.

Türkiye’yi AB ülkeleri kategorisinden Çin, İran kategorisine taşıyor.
Youtube, blogger gibi web’leri yasakladığımızda, kimseye Türkiye’nin
insan haklarına ve ifade özgürlüğüne saygılı olduğunu ikna edemeyiz. Bu,
internetten korkan, onun insanlığı, bilginin ve bireyin öne çıktığı
bilgi toplumunun habercisi ve taşıyıcısı olduğunu algılayamayan bir
toplum görüntüsü veriyor. Bu, kanımca ülkenin harakiri yapmasıdır.
Matbaayı hattatlar işlerinden olmasın diye geciktirenler de Osmanlı’yı
çağın dışına ittiklerinin farkında değillerdi.

Çocuk pornosu tartışmalarının gölgesinde bilişim sivil toplum
kuruluşlarının çığlıklarına kulak tıkayarak çıkarılan 5651 No’lu yasa,
bir “*Truva Atı*” gibi tehlikeleri barındıyor. Yasa, uyar-kaldır’ı
içersede (9. madde), uygulamalarla, yasaklamak bir norm haline geldi.
Tek bir nesne için tedbir olarak getirilen yasaklamalar, anayasamız amir
hükümleri, AİHM kararları, Yargıtay içtihatları, evrensel hukuk
ilkeleri, hatta 5651/9’a aykırı olarak olabilecek en büyük web alanını
yasaklamak yoluna gidiliyor. Örneğin Yargıtay kararı:*/”/**Tedbir önemli
bir zararın meydana gelmesini önleyecek şekilde verilmelidir. Bir
tarafın şahsi ihtiyacını karşılayıp pek çok insana zarar vermesi
ihtimali bulunan bir konuda ihtiyati tedbir kararı verilmesi mümkün
değildir**”*/ /diyor./ /wordpress.com‘da kolayca, mevcut teknoloji ile,
yeni bir yatırım yapmadan, sadece şikâyete sebep olan altalanı
yasaklamak mümkünken, 3.5 milyon kişinin web’i yasaklandı. Benzeri 60
günlükte FSEK’e aykırı bağlantı bilgisi var diye milyonlarca günlük
içeren blogger.com yasaklandı; sadece 60 altalan yasaklanabilirdi.
Yasaklar, yukarıda örneğinde görüldüğü gibi korkunç bir haksızlığa sebep
oluyor.

*Nasıl çözebiliriz?*

Biz bilişim sivil toplum kuruluşları defalarca bildirilerle çözüm
önerdik. Kısa vadede, merkezi ve uzmanlaşmış bir iki mahkemenin bu
yasaklara bakması, onların kamu yanında, uzman, bilirkişi ve
üniversitelerle diyalog içinde bağımsız kararını vermesi ile başlamak
lazım. Yasaklanmak istenilen birkaç video ve sayfanın, başka sayfaları
etkilemeden erişimini engellemek mümkün. TK bunu hayata geçirecek, mali
ve teknik olanaklara sahip; ama bir nedenle yatırım yapmak istemiyor ve
bu öneriye şimdiye kadar kulağını tıkadı. Bu *nesne temelli erişimi
engellemenin *bir an önce hayata geçirilmesi gerekir. Bu sorunu gelişmiş
Batı, sivil toplumla birlikte, (self-regulasyon ve co-regulasyon ile)
çözmeye çalışıyor. Çocukların zararlı içerikten korunmaya çalışılması
doğru bir ilke, ama bunu kullanarak tüm yurttaşlara devletin *”**temiz
internet**”* yaklaşımını empoze etmek demokratik bir toplumda kabul
edilemez. Bu aslında demokratik devlet ile otokratik devleti ayıran bir
göstergedir. Çözüm *”**Ailenizin Şifresi**”*nin ifade ettiği, son
kullanıcının makinesinde, onun tercihleri ışığında neyin zararlı, neyin
kirli, neyin temiz içerik/bilgi olduğuna vatandaşın karar vermesidir.
Uzun vadede ise bir yandan bu yasakçı felsefeden uzaklaşmak, öte yandan
siber suç sözleşmesini imzalamak, 5651’i kaldırarak Adalet Bakanlığı
taslağından başlayarak daha özgürlükçü geleceğe dönük düzenlemeleri
katılımcı bir şekilde yapmak gerekir.

Cumhuriyet Gazetesi 04.12.2008

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir